5 Ağustos 2014 Salı

ZİYA GÖKALP ÖZELİNDE TÜRKÇÜLÜK

   


         Fransız İhtilâli’nden sonra milliyet hareketlerinin dünyada önü alınamamış, Batılıların da kışkırtmalarının etkisiyle Osmanlı devleti küçülmekten kurtulamamıştır.Devletin kurucu unsuru olan Türkler çeşitli milletlerden oluşan imparatorluğu parçalanmaktan kurtarmak için çaba gösterirken, Türklüklerini ön plâna çıkarmıyorlardı.Bu nedenledir ki, Türk milliyetçiliğine, diğer milliyetçiliklerde olmayan bir isim, yani “Türkçülük” ismi verilmiştir.Pan hareketleri dışında hiçbir milliyetçilik “izm” ekinin Türkçeleştirilmesi ile terkip edilen “Türkçü” gibi bir sıfat almamıştır. Türk milliyetçiliğine “Türkçülük” gibi özel bir ismin verilmesi Osmanlı ve İslam kimliğinden ve milletinden farklı bir düşünceye vurgu yapma ihtiyacının kuvvetli olmasından kaynaklanmaktadır.


        Türkçülük, Avrupa’daki Türkoloji çalışmalarının da tesiriyle bir kültür hareketi olarak başlamıştır.Rusya’da yaşayan Türklerin milliyet bilincine ulaşması ve birçok aydının Osmanlı devletine gelmeleriyle de bu fikir güçlenerek siyâsî bir nitelik kazanmıştır.Yusuf Akçura,Hüseyinzade Ali,Ahmet Ağaoğlu bunların başlıcalarındandır. Onlara göre; devlet ancak dili, dini, soyu ve ülküsü bir olan topluma dayanarak ayakta durabilirdi. Bunun için Osmanlı devleti içinde yaşayan Türklerin milliyet bilincine ulaşması gerekiyordu. Osmanlı son dönem fikir hareketlerinin en sonuncusu olan Türkçülük, siyaset sahnesine her ne kadar Osmanlıcılığın ve İslamcılığın ülke toprakları bir bir elden çıkarken geri çekilmeleri üzerine çıkmışsa da,Süleyman Paşa,Ahmet Midhat Efendi,Ahmed Cevdet Paşa,Şemseddin Sami,Necip Asım Bey,Veled Çelebi,İkdamcı Cevdet,Hüseyinzade Ali Bey,şair Mehmed Emin,Yusuf Akçura ve daha bir çokları hayali ve ilmi Türkçülük yapıyorlardı. Ama bütün bu gayretler dağınıktı ve sistematize edilmesi gerekiyordu.

   
         Türkçülük fikriyatı, Ziya Gökalp’in katkıları ile sistemleştirilmiş ve bilimsel nitelik kazanmıştır. Ona göre devletin kurtuluşu ve güçlenişi “yeni bir hayata” bağlıdır.Bu hayat üç direklidir. Birincisi, Türkçü olmaktır; dilde, güzel sanatlarda, ahlâkta ve hukukta Türk kültürüne bağlanmak gerekir.İkincisi, İslâm ümmetinden olmaktır; dini devletten ayırmak şartıyla İslâm Dini’nin en kutsal din olduğuna inanmak gerekir.Üçüncüsü ise Batı uygarlığını benimsemektir; bilimde, felsefede, teknikte tam bir Batılı kafaya sahip olmak gerekir.

     
       Türkçülük fikrinin zorunlu olarak siyaset sahnesine girdiğini görmekteyiz. Özellikle devrin iktidarı İttihat ve Terakki Osmanlıcılık ve İslamcılık fikrinin etkinliğini yitirmesinden sonra Türkçülük fikrine bağlanmıştır. Bu durum bir anlamda Ziya Gökalp’in düşüncelerinin pratiğe geçmesi için de önemli bir aşama olmuştur.

       Türkçülüğün mahiyetini anlamak için “millet” adı verilen topluluğu ve milli kültür değerlerini kavramak gerektiğini vurgulayan Ziya Gökalp, daha önce Türk Yurdu dergisinde neşrettiği Türkçülükle ilgili makalelerini de içeren ve 1923 yılında yayımlanan “Türkçülüğün Esasları” adlı kitabında,Cumhuriyetten sonraki hamleleri de yönlendiren milliyetçilik hareketinin esaslarını sistemli bir şekilde ele alarak,bir programa bağlamıştır.O’nun fikir sistemindeki Türkçülüğün programı “dilde, estetikte, ahlakta, hukukta, dinde, iktisatta, siyasette ve felsefede” Türkçülük,yani milli değerlere dönüş olmak üzere sekiz bölüme ayrılmıştır.Gökalp Türk milletinin,kendi özünü oluşturan milli kültür değerlerine bağlı kalarak yükselip çağdaşlaşmasını,toplum düzenini bu sekiz programa göre düzenlemesinde görmüştür.O’na göre dilde Türkçülüğün gayesi,konuşma dilinin işlenip yazı haline getirilmesi ve bu yolla halkla aydınları birleştirip bütünleştirilecek bir milli dilin yaratılmasıdır.Estetikte Türkçülük,özel olarak edebiyatta,musikide ve güzel sanatların öteki dallarında,bir yandan halktaki değerlerden, bir yandan da Batı sanatından yararlanarak, bunları bir senteze ulaştırmaktır. Ahlakta Türkçülük, diğer milletler arasında Türk milletini birinci yapan ve zirveye ulaştıran ahlaki değerlere sahip çıkmaktır.Vatan ahlakını, meslek ahlakını, aile ahlakını, milletlerarası ahlakı işleyip değerlendirerek topluma mal etmektir.Hukukta Türkçülüğün gayesi, Türkiye’de medeni bir hukuk sistemi inşaa etmektir. Dinde Türkçülük, din kitaplarının hutbelerinin,vaazlarının ve duaların Türkçe okunmasını sağlamaktır.Çünkü dini heyecanın kaynağı konuların anlaşılabilmesine bağlıdır.İktisatta Türkçülük, memlekette büyük bir sanayinin kurulmasını sağlayacak şartları hazırlamaktır.Siyasette Türkçülük, yönetimde halka, Türk milletine değer vermek ve milletin değerlerini benimsemektir. Bu yol kültürel bir çalışma ve yenileşme yoludur.Felsefede Türkçülük, Türk halkındaki milli felsefeyi bulup ortaya çıkarmaktır. Her milletin kendine göre bir dünya görüşü ve felsefesi vardır.Esasen milletleri birbirinden ayıran kültür değerleri, bu kendine özgü dünya görüşlerinin ve mili felsefelerinin sonucudur.Gökalp’e göre Türkçülüğün gayesi tek bir Türk    harsı(kültürü) yaratmaktır.Bu hars tabi ki doğu, kuzey ve güney Türkleri için müşterek olacaktır. Bu,Gökalp’in Turan’ına giden yolun en önemli aşamasıdır.

   
KAYNAKÇA :

57 Akçura, Yusuf ; Türkçülüğün Tarihi, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998, s.11
58 Göklap, Ziya; Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1976, s.1-13
59 Korkmaz, Alâaddin, Ziya Gökalp Aksiyonu Meşrutiyet ve Cumhuriyet üzerindeki Tesirleri, MEB İstanbul, s.117
60 Göklap, Ziya; Türkçülüğün Esasları, MEB Yayınları, İstanbul, 1999, s.110

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder