Yazının başında belirtmem gerekirse bu yazıyı yazmada en önemli faktör Ernest Gellner’in “Uluslar ve Ulusçuluk” isimli eserinin zihnî dünyamda sarsıcı bir etki yaratmasıdır. İtiraf etmeliyim ki bahsî geçen eserin zihnî dünyamda kesinlikle karşılığı yoktu ve açıkçası gerek Avrupa tarihi ve düşüncesine yeterince vakıf olmamam gerekse eski ve yeni batılı milliyetçilik literatürünü[1] okumamış olmam sebebiyle eseri anlamakta zorlanıyordum. Batılı milliyetçilik literatürüne atılan bu ilk adım fazlasıyla sancılı olmuş, Benedict Anderson, Anthony Smith, Eric Hobsbawm’la devam eden müteakip okumalarım iç sıkıntılarımı daha da arttırmıştı. “Zâhiren basit ve herkesçe mâlûm gibi görünen" milliyetçilik, "bâtınına girdikçe çetin bir problem hâline gelir” [2] diyen merhum Rahmetli Durmuş Hocaoğlu’nun işaret ettiği yerdeydim; ama henüz milliyetçiliğin bâtınının sadece kıyısındaydım. “ Mensup olduğum millet modernitenin veya bir tür yanlış bilinçlenmenin ürünü müydü?”, “Türk milleti, devlet ve elitler eliyle icat ve inşâ mı edilmişti?”, “Okuduğum/öğrendiğim tarih bir avuç milliyetçi elitin maziden seçerek dönüştürdüğü olgulardan ibaret koca bir yalan mıydı?” gibi beynimi kemiren ve acil cevap bekleyen ilk sorular, milliyetçiliğin şahsım için akademik bir ilgi alanı değil de inanç meselesi olması dolayısıyla, ilmî arayıştan ziyade ideolojiye/inanca/imana taalluk ediyordu. Bizzat bir Türk milliyetçisi tarafından yazılmış olup milliyetçilik kuramlarıyla hesaplaşan bir başvuru kaynağı maalesef yoktu. Konuyla ilgili bir takım yerli makale ve kitaplar bulmak mümkündü lakin birkaç istisna hariç pek çoğu zikredilen yabancı araştırmacıları tasvir ve tekrar etmekten öte bir orijinallik taşımadıkları için ancak konunun biraz daha anlaşılır olmasına yardım ediyorlardı. Milliyetçilik, Mustafa Çalık’ın Türkiye Günlüğü’ndeki muhteşem tanımlamasında işaret edildiği üzere, hakikaten "telaffuzu kolay, grameri zor bir dil”di[3]. Düşünce dünyası tarumar olmuş bir üniversite öğrencisi olarak, çareyi rahmetli Durmuş Hocaoğlu’na danışmakta bulmuş, konuyu kendisine açarak yardım istirham etmiştim. Merhum, milliyetçilik-modernleşme ilişkisinden modernist milliyetçilik teorilerine, tarihte bir Türk milletinin mevcudiyeti probleminden primordiyalist teorilere kadar bitip tükenmeyen sorularımı sabırla cevaplamış ve daha sonra diğer okuyucularının da faydalanması için bu yanıtları sistematize ederek Yeniçağ Gazetesi’ndeki köşesinde 36 yazılık bir dizi hâlinde neşretmişti[4]. Büyük mütefekkire adeta son bir liman gibi sığınmış, ruhu şâd olsun merhum yıkılan zihnî dünyamı adeta yeniden inşa etmişti. Milliyetçilik kuramları ile ilgili bu ilk şoku merhumun himmetiyle atlatmış, daha soğukkanlı ve ciddi bir kavrayış kazanmış ve nihayet söz konusu teorilere fazla bulaşmadan tezimi zamanında tamamlayıp hocalarıma teslim etmiştim[5] fakat o tarihlerde zihnime atılan bazı düğümler hem akademik hem de ideolojik kaygılarla beni meşgul etmeye devam etmiş, peşine düştüğüm sorular zamanla çoğalıp yayılmıştı. Bu yazının devamında ve gelecek bir kaç yazıda genel olarak milliyetçilik ama ağırlıklı olarak Türk milliyetçiliği ile ilgili bu soruları mümkün olduğu ölçüde sistemli bir şekilde arz etmek; Türk milliyetçiliği üzerine yapılacak ilmî araştırmalarda, fikrî eksersizlerde ve kalem tecrübelerinde takip edilmesi gereken metodolojiye dair şahsî fikirlerimi problematik bir tarzda serdetmek ve Allah nasip ederse daha sonra “İzahlı ve Seçilmiş Bir Türk Milliyetçiliği Bibliyografyası” hazırlamak niyetindeyim. Milliyetçilik Kuramları “Milliyetçiliğin” ve tabiî olarak “milletin” sosyal bilimlerin en karmaşık ve tartışmalı konularından biri olduğunu ifade etmiştik. Bugüne kadar araştırmacıların üzerinde ittifak tesis ettikleri genel geçer bir tanımın dahi yapılamamış olması konunun inceliğini göstermesi bakımdan öğreticidir. Milliyetçilik kuramları bağlamında millet ve milliyetçilik ile ilgili tartışmalara ve problem alanlarına kısaca temas etmenin isabetli olacağı kanaatindeyiz. Milliyetçilik kuramlarında umumiyetle primordialist (ilkçi) ve modernist olmak üzere iki yaklaşımın varlığı kabul edilir. Umut Özkırımlı, Anthony D. Smith’in başını çektiği ve ilkçi sayılan orta yolcu bir grubun ise aslında ilkçilerden farklı bir yaklaşımı temsil ettiğini söylemekte ve bu sebeple etno-sembolcüler adı altında üçüncü bir grup olarak tasnif edilmelerini teklif etmektedir[6]. İlkçiler, milliyetçi tarihçiler ve bizatihi milliyetçiler millet olgusunu tarihin bilinmeyen dönemlerinden günümüze kadar değişmeyen bir süreklilik dâhilinde ele alırlar. Modernistler, millet ve milliyetçiliğin modernite ile birlikte ortaya çıktığını iddia ederler ve modern merkezî devlet, sanayi devrimi, kapitalizm, kentleşme, elitler, matbuatın gelişimi, örgün eğitimin yaygınlaşması, Fransız İhtilâli, Alman İdealizmi gibi olguları öne çıkararak milliyetçiliği açıklamaya çalışırlar. Etno-sembolcüler, ilkçiler ve modernistler arasında bir orta yol bularak modernitenin millet ve milliyetçilik üzerindeki tayin edici etkisi yanında modern milletlerin tarihî etnik çekirdekler üzerinde oluştuğunu savunurlar. Milliyetçilik kuramları; milliyetçiliğin ilk önce nerede ve ne zaman ortaya çıktığı, milliyetçiliğin ortaya çıkışını hazırlayan şartlar ve sebepler, milletlerin etnik/tarihî kökenleri, milliyetçilik ve modernleşme ilişkisi, milletlerin milliyetçiler/devlet eliyle inşâ edilen bir icat olup olmadığı, milletlerin mi devleti kurduğu yoksa devletin mi milleti inşâ ettiği/yarattığı, tarihî olarak milliyetçiliğin mi yoksa milletin mi önce olduğu gibi problemler üzerinde odaklaşmaktadır. Tarihî olarak milliyetçiliği milletin önüne koyan Ernest Gellner[7] ve “Hayalî Cemaat” tanımlamasıyla ilginç bir yaklaşım ortaya koyarak kuramında matbuat sektöründe kapitalizmin doğuşunu öne çıkaran Benedict Anderson[8], söz konusu problemler çevresinde kendi milliyetçilik kuramlarını geliştirerek en çok tartışılan iki modernist olmuşlardır. Millet ve milliyetçilik konusunun mahiyeti icabı multidisipliner bir yaklaşımı gerektirmesi ve bunun ise bir kişinin uzmanlık alanın çok çok üstünde bir bilgi birikimini icap ettirmesi, araştırmacıların bütün milliyetçilik türlerini açıklayacak genel kuramlar oluşturmaya çalışması, Avrupa merkezci bir yaklaşımın bilhassa modernist milliyetçilik araştırmalarına hâkim olması, araştırmaya konu olan herhangi bir özel milliyetçiliğin geliştirilen kurama uydurulması amacıyla çoğu zaman kendi tarihî bağlamından koparılarak açıklanması yani gerçekliğin kurama feda edilmesi, bazı hâllerde kuramı desteklemek için seçilen örnekler hakkında kuramcının bilgi eksikliği gibi bir takım metodolojik problemler milliyetçilik kuramlarının en zayıf tarafını teşkil etmektedir. Millet ve milliyetçilik hemen her toplum için geçerli evrensel kavramlardır fakat tabiî olarak farklı toplumlarda, farklı kültürlerde, farklı coğrafyalarda çok değişik ve özgün örnekler ortaya koymaktadır. Benedict Anderson bu hususun sosyal bilimciler açısından oldukça sinir bozucu olduğunu ifade etmektedir. Avrupa merkezci bir yaklaşımla hareket eden ve bu yaklaşım sebebiyle zarurî olarak dünyadaki bütün millet ve milliyetçilik tipolojilerini kapsayacak genel geçer bir milliyetçilik kuramı inşâ etmeye çalışan araştırmacılar, Avrupa dışı toplumlardaki milliyetçilik örneklerinin farklılıklarını görmezden gelerek geliştirdikleri kuramları buralara uygulamaya çalışmakta ve ilginçtir ki bu yaklaşım batı dışı toplumların aydınlarınca da kabul görmekte ve onlar da milliyetçiliği tamamen batıdan ithal bir meta gibi mütalaa etmektedirler. Türkiye’de de modernist nazariyelerin geçerliliğini tartışmasız kabul eden ve modernleşme kuramı çerçevesinde hazırlanan onlarca tez, kitap, makale mevcuttur. Oysa artık gerek Avrupa merkezci yaklaşımlar, gerekse tek bir açıklayıcı modele istinat eden nazariyeler ilim dünyasında ciddi tenkitlere uğramakta, ilimde kanunların ve teorilerin değil ancak açıklayıcı varsayımların olabileceği ifade edilmektedir. Böyle bir anlayışın sosyal ilimlerde kemikleşmiş milliyetçilik aleyhtarı ön yargıların kırılması, farklı milliyetçilik tipolojilerine daha barışık bir tavır sergilenmesi ve batı dışı toplumların tarihî tecrübelerinin, değerlerinin ve kurumlarının özgünlüğünün baştan imkân dışı bırakılmaması için uygun bir zemin oluşturacağını umut edelim. Aile, devlet ve benzeri kurumların şeklî olarak evrensel olmasına, her toplumda aile ve devlet kurumuna tesadüf edilmesine karşılık her milletin/kültürün bu kurumların içeriğini kendi tarihî tecrübeleriyle doldurarak özgün bir model vücuda getirmesi, hiçbir milletin aile ve devlet modelinin başka bir milletin modeliyle tam olarak örtüşmemesi gibi millet ve milliyetçilik olguları da milletten millete farklılıklar arz eder. Milliyetçilik araştırmalarının nihaî hedefi farklı milliyetçilik tiplerinin benzer noktalarını üst üste yığarak genel bir milliyetçilik nazariyesi meydana getirmek olmamalı aksine benzerlikler kadar farklılıkları ve özgünlükleri ortaya çıkarmak olmalıdır. Bir milletin tarihî tecrübesinin, kültürünün, devlet ve toplum anlayışının, dinî inancının, halk inançlarının, örf ve adetlerinin, insan ve dünya tasavvurunun, tarih felsefesinin, farklı toplum ve medeniyetlerle münasebetlerinin, savaşlarının, muâsırlaşma çabalarının vs. millet ve milliyetçilik anlayışına nasıl etki ettiğini araştırmak ve bu vadide bir modellemeye gitmek şahsî kanaatimize göre daha doğru bir yöntem olacaktır. Muhtelif zaaflarla malûl olmasına rağmen millet ve milliyetçilik olgularını anlamaya yönelik elimize oldukça zengin malzemeler veren batılı milliyetçilik literatürünü külliyen inkâr etmemiz mümkün değildir. Bu itibarla her hâl ü kârda okunması, bilinmesi, istifade edilmesi elzem olan, belli noktalarda modern Türk milliyetçiliğinin anlaşılması için teorik karineler sunan bir kaynak hükmündedir. Meselâ Türk milliyetçiliğinin modernleşme süreci ile münasebetleri pek çok açıdan izaha muhtaçtır. Bu bağlamda modernist milliyetçilik teorilerinin öğretici ve belli noktalarda açıklayıcı olacağı aşikârdır. KAYNAKÇA: [1] 19. Yüzyılın son çeyreğinden başlayarak günümüze kadar gelen bu oldukça zengin literatür içinde maalesef dilimize tercüme edilen eser sayısı çok azdır. Bazı tercüme eserleri ise orijinal dilinden okuyup anlamak, mütercimin sosyal bilimler formasyonu dışından gelmesi yahut uydurukça diye tabir edilen ne idiğü belirsiz bir lisan ile tekellüm etmesinden dolayı daha kolay olmaktadır. [2] Durmuş Hocaoğlu, “Cumhuriyet Dönemi Türk Milliyetçiliği ve Batı Milliyetçilik Gelişmeleri”, Türk Ocakları Yüzyıllığı., Türk Yurdu Yayınları, Ankara 2000, s. 59. [3] Türkiye Günlüğü, S. 50, 1998. [4] Söz konusu yazı dizisi 30 Ocak 2004 tarihinde başlayıp 20 Nisan 2004 tarihinde tamamlanmıştır. Merhum daha sonra, dizideki yazıları dipnotlandırıp tek bir “pdf” dosyasında toplamıştı. Arzu eden dostlarımıza söz konusu “milliyetçilik dosyasını” e-posta yoluyla gönderebilirim. [5] Arzu eden dostlarımıza, yıllar geçtikçe giderek daha naif ve çocuksu bulduğum bu tezi “pdf” olarak e-posta yoluyla gönderebilirim. [6] Umut Özkırımlı, Milliyetçilik Kuramları Eleştirel Bir Yaklaşım, (Doğu Batı Yayınları), 3. Baskı, Ankara 2009. [7] Ernest Gellner, Uluslar ve Ulusçuluk, Çev. Büşra E. Bahar/Günay Özdoğan, (İnsan Yayınları), İstanbul 1992. [8] Benedict Anderson, Hayali Cemaatler Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması, Çev. İskender Savaşır, (Metis Yayınları), İkinci Basım, İstanbul 1995. |
2 Eylül 2014 Salı
MİLLİYETÇİLİK ÜZERİNE KARALAMALAR – MİLLİYETÇİLİK KAVRAMLARI
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder