Son yıllarda tüm dünyada bu iki kavram kendine büyük bir yer
edindi: AR-GE ve İnovasyon.Özellikle bilişim ve yazılım sektörlerinin
hayatımızda bu kadar çok yer edinmesiyle beraber yeni ekonomik faaliyetlerde
önem kazanmaya başladı.Dünyadaki yerinin hatırı sayılır olduğunu
söylemiştik,bizde ise yeni yeni önem kazanmaya başladı.Şu anda ülke giderlerinin
%1’ini oluşturuyor.(6.5 milyar $) ‘’2023 hedefleri’’ olarak belirlenen listede
2023 yılında bunun 30 milyar $ ile %3 olması bekleniyor.
Tahmin edileceği
gibi bu sektörün kilit noktası girişimcilik.Bizde bu kulvarın ilerlemeye geç
kalmasının sebeplerini ele alacağız.Ama ben öncelikle bu alana yönelmiş
insanların karşılaşacağı dört zorluğu sıralamak istiyorum.Aslında ilk üç
aşamada zorluk var daha ziyade.Eleği geçip süzülürseniz son aşamada sizi zafer
bekliyor.
A ) Yoksay Kapısı: Bu aşamada
girişimciliğe başlamış herkesle aynı konumdasınız. Kafanızda bir fikir,proje
vardır ve bunları çevrenizdekilere sunmak; onlardan olumlu ve olumsuz
eleştiriler almak istersiniz fakat maalesef çevrenizdekilerin vereceği tepki bu
aşamada ‘yok saymak’ olur.
B ) Alay et kapısı: İlk aşamada
kendinize muhatap buldunuz ve projenizi anlattınız.Farklı bir perspektife
sahipsiniz ve bunun getirisiyle alışılmadık bir şey sunmanıza rağmen sizinle ve
eserinizle alay edilir.Ciddiye alınmaz.Bu mantığa göre gerekli olan her şey
bulunmuş,keşfedilmiştir.Bundan sonraki tasarımlar gereksizdir.
C ) Sizinle savaşılması: Eğer
pes etmeyip projenizi anlatmaya devam edip,onları ikna ederseniz bu sefer
‘kabullenememe’ evresi devreye girer.Çünkü siz inovasyon maratonunda koşarak
eski köye yeni adet getirmişsinizdir ve bu eski köyün ağaları ve sakinleri
tarafından pek hoş karşılanmaz
D ) Benimsenme kapısı: Onlara
bunun pek kötü bir şey olmadığını,aslında hepimiz için yapılan bir girişim
olduğunu anlatmayı başardınız ve ikna ettiniz.Artık tamamdır! İlk 3 zorlu
kapıdan geçtiniz ve başarının kapısının anahtarı elinizde demektir.
Bunlar girişimci
olmak isteyen nadide insanların karşılaşacağı zorluklar.Peki, şimdiki sorumuz:
Neden bu alana nadide insanlar yöneliyor? Maddi ve manevi bu kadar albenili
değil mi gerçekten? Benim bu noktada 8 tespitim var,onları paylaşmak istiyorum.
1)
Düello yok pusu var:
Aslında bu kavramı dahili girişimciler için kullanıyordum ama artık bireysel
girişimciler için de geçerli. Yani bir girişimciyle diğeri arasında ‘’ben daha
faydalı şeyler bulacağım’’ düşüncesi değil de ‘’onunkini nasıl batırsam’’ fikri
var. Bu da zaten daha en baştan işi baltalıyor.
2)
Akıl yerine kurnazlık:
Toplumumuzda aslında yaratıcı insan problemi yok.Buna kurnazlık yaparken
söylenilen yalanlardan,kurulan cümlelerden anlayabiliriz.Ülkede çıkarı için
kurnazlığa giden değil de aklını yararlı şeylere yatıran insan eksiği var.
3)
Sabır yerine telaş:
Mesela dahili girişimcileri ele alalım.Çalıştıkları firmalarda patronlar
onlardan sürekli bir şeyler bekler.Daima aktif olmaları gerekir.(Aktiften
kastım bir şeyler üretmeleri) Belli bir süre sonunda elle tutulur(!) bir şey
yoksa yollar ayrılır.Patronunun gözüne girmek isteyen girişimci bu yüzden ya
(ç)alıntı ya taklit ya da niteliksiz projelere yönelir.Amerikalıların bu
noktada bağımsız ve özgür çalışılabilmesi için kurdukları NYIT(New York Instute
of Technology) muazzam bir örnek.
4)
Merak yerine Biat:
Yine firmalara bağımlı olarak çalışan girişimcilerin karşılaştığı problemlerden
biri. Asıl amaç bir süre sonra patron ya da yönetim kurulunun hoşuna gidecek ya
da ‘gerekli gördüğü’ şeyleri tasarlamak oluyor.Bu sefer ilginç bulduğu,merak
ettiği şeyleri değil de istenilen şeylere yoğunlaşıyor bu da biat geleneğinin
girişimciliğe darbesi denebilir.
5)
Herkes her şeyi
biliyor: Aslında buna karşılaşılan engellerde de değinmiştik.Ülkede
bilgi açığı yok,her şey tamam gibi.Fakat tabii ki gerçek böyle değil. Her geçen
gün yenilenen teknoloji ve ekonomi gösteriyor ki ‘’değişmeyen tek şey
değişimdir’’
6)
Özgün yerine taklit:
Düşünme anlamında biraz tembel bir toplum olduğumuz özeleştirisini yapmak
gerekir.Bu yüzden yeni bir şey üretmektense hazıra konmak daha kolayımıza
geliyor.Bu da tabi sadece kendimizi kandırmamıza neden oluyor.
7)
Ödül yerine ceza:
Aslında bu son yıllarda biraz biraz aşılmaya başlandı.Fakat hâlâ geçerliliğini
koruyor.Yani bir şey bulmak istediğinizde size verilen tepki ‘’öyle mi,gel
bakalım neymiş’’ değil de ‘’hadi ordan sende’’ oluyor.
8)
Farkındalık :
Bu da yine çeşitli konferans,eğitim ve etkinliklerle aşılmaya çalışılan bir
kavram.Artık devlet dairelerinde de özel sektörde de kontenjanlar fazlasıyla
dolmuş durumda,bu da insanları yeni şeylere yönlendiriyor tabi.Bu da insanların
inovasyon,ar-ge gibi kavramların fark etmesine olanak sağlıyor.
Gözlemlediğim
kadarıyla ülkemizde AR-GE ve inovasyona bakış açımıza değinmeye
çalıştım.Ülkemizde bu konuda yeni yeni çalışmaların başladığını söylemiştik.İlk
aklıma geln ise Zorlu’nun Venüs adlı yerli telefonu çıkarması.(RAM yabancı olsa
da geri kalanıyla yerli malı).Geçen yıl 90 milyon telefon için 2.7 milyar
dolar verdiğimizi düşünürsek sektörün büyüklüğü daha iyi anlaşılıyor.
Bu arada
kendimizden bahsettik,biraz da karşılaştırma yapalım.1960 yılında bizde askeri
darbe olan bir başka ülke daha darbe olmuştu:Güney Kore. O dönemde dünyanın
sefalet içindeki ülkelerinden biriyken şu anda Kişi Başı Milli Geliri 20 bin
dolar seviyesinde.En çok tanınan telefon markalarından Samsung’u bünyesinde
bulunan ülke.Bunun pek çok sebebi var tabi,ilki; devletin yabancı firmalara
uyguladığı kota uygulaması. Sonrasında ülkenin seferber olup bu konuyla ilgili
kafa yorması ve daha nice sebepler.
Aslında bizlerde
‘inovasyon’ kavramı süreklilik ifade etmese de pek de yabancı değil.Hatta
bizdeki tarihinin Cumhuriyet’in ilk yıllarına dayandığını bile söyleyebiliriz.
–Mekanları cennet olsun- Vecihi Hürkuş,Nuri Demirağ ve Selahattin Bey’in
yaptıkları 8 teyyare bunun en iyi örnekleri.Cemal Gürsel zamanında yapılan
devrim arabaları da gayet iyi bir örnek.Bu araçlardan birine Cemal Gürsel’in
binip kısa bir gezi yaptığını bile düşünürsek kat edilen aşama daha iyi
anlaşılabilir.
Bunların hülasası
bizde o potansiyel var fakat önümüzde sorunlar ve o sorunlara getirilmesi
gereken çözümler var.İçtimai konulara değinmiştik,işin bir de finansal boyutu
var.O da enflasyonist ekonomi.Yani en açık ifadeyle her hafta ürünün fiyat
değişimi.Bu konuda kendimce yaptığım çözüm önerileri ise maddeler halinde
sıralarsak şöyle:
1)Merak
2)İhtiyaç Envanteri
3)Farklılıkları Keşfetmek
4)Uzmanlık Değil Tutku
5)Hatayı Hak Olarak Tanımlama
6)Sabır
7)Başarısızlığı Yönet ve Bütçele
8)Fikri Suçlama ve Yargılama
9)Ödüle Ortak Et
Tüm bunları
hallettiğimizde bizlerde küresel yatırımcılar,girişimciler çıkarabiliriz.Yeter
ki inovasyona ve AR-GE’ye gönül verenlerimiz bu yolda devam etsinler yoksa
keşfedilecek çok şey var.Mesela IBM yazılımı keşfettiğinde ofis programlarını
da ondan bekliyorlardı fakat sonra Microsoft diye bir şey çıkıverdi.Ardından
Google denen şirket arama motorunu buldu ve çok büyük bir ihtiyacı ortadan
kaldırdı. Google Plus hamlesiyle herkes sosyal medya atılımını ondan bekliyordu
fakat bu sefer devreye Facebook,Twitter gibi uygulamalar girdi.Yani sınırsız
insan ihtiyaçlarını karşılamak için eldeki veriler fazlasıyla yeterli; yeter ki
içimizdeki girişim ruhu eksik olmasın..
Kaynakça:
http://en.wikipedia.org/wiki/New_York_Institute_of_Technology
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder