Bizler şanlı Türk milleti olarak kendimize kötü bir huy edindik:” ÖZENTİLİK”
İlk olarak Lale Devrinde başlayan şu kötü huyumuz bugünlerde maalesef ki iyice arttı. Sokaklarda
Amerikan, İngiliz bayraklı tişörtleriyle gezip bunu kendi tabirlerince “cool” olarak nitelendiren
gençlerimizden tut üzerindeki yazının ne anlama geldiğini bilmeden sadece baskısına ve yazı
tipine kanan doktorlarımız, mühendislerimiz, öğretmenlerimiz ve daha nicelerimizle kapıldığımız,
sonunun hayırlı olmayan ve okyanuslara açılamayan bir nehir akıntısındayız ve akıntıda savrulup
gidiyoruz. Tıpkı rotasız bir geminin okyanusta amaçsız ilerlemesi gibi. Sonra etrafımıza
bakıyoruz adamlar almış başını gidiyor ve şunu diyoruz:
Rota: “Batı”
Yüzyıllar boyunca avrupaya kök söktüren Akdeniz'i Türk Gölü yapan Viyana’ya kadar dayanan
ecdadın torunları olarak öncelikle kendimizi bilmeliyiz, bilmeliyiz ki damarlarimizdaki asil kani
hissedip yeniden hakkettiğimiz yerlere gelebilelim. Bizler tarih boyunca değer yargılarımız ve
bağimsızlığımız için yaşadık ve savaştık. “Ya istiklal ya ölüm” diyerek yeri gelince şehitlik
mertebesiyle canimizi vatana feda ettik. 7 asır tüm dünyaya hükmettik. Hiç bir zaman kukla
olmadik ve bu halka kukla olmakta yakışmaz. Bunun yanında biz delilerimizi bile su sesiyle
tedavi ettiğimiz zamanlarda onlar içine şeytan kaçmış diyerek öldüren,dünya yuvarlak diyeni asan
insanlarken bizim yüce mimarimiz olan Mimar Sinan’in inşa ettigi Selimiye Cami’nin kubbesinin
şu an bile nasil oturtulduğu tam olarak çözülememiş ve avrupanın önde gelen üniversitelerinde
hala derslere konu olmaktadır. Yine ecdadımızın şanlı mimari, 400 yıl ayakta kalabileceğini saptadığı
Şehzadebaşı Cami’ni yapar. 400 yıl sonra caminin restorasyonu için neresinden başlanmalı
olduğunu tahmin eder ve 400 yıl sonrasındaki teknolojiyi düşünüp hesaba katarak caminin
restorasyonun nasıl yapılması gerektiğini bir şişenin içine koyar ve restorasyon çalışması
sırasında bulunan şişedeki anlatımla restorasyon gerçekleştirilir. Böyle bir ecdadın torunu 7 asır
boyunca dünyaya hükmetmiş bir soydan gelerek nasıl kendini unutup tuvalet kavramını bile
sonradan öğrenmiş yüzyıllarca kilise baskısı altında yaşamış batının etkisi altında yaşayabilir?
Rönesans ve reform hareketleriyle kendini bu baskıdan ve geri kalmışlıktan kurtaran batı zamanla
gelişmeye başlar ve ecdad en büyük hatasını yapar. Biz zaten batıdan ileriyiz düşüncesine kapılıp
at sırtından inmeyen padişahlarımız zevk sefaya dalınca kaçınılması amansız olan gerileme ve
onun beraberinde diğer yandan bastıran milliyetçilik akımıyla beraber çok uluslu
imparatorluğumuzdaki huzursuzluk ortamı arttı. Bu geri kalmışlık ve huzursuzluktan kurtulmanın
çaresi ne yazık ki kendini geliştirmeye çalışmak yerine o zamanlar büyük oranda gelişmiş olan
batıda arandı. Bunun farkında olan batının oyunu da gecikmedi. Oyun ise çok basit. Topla,
tüfekle, tankla, gemiyle ele geçirilemeyen şu cennet vatanı ve şanlı Türk insanini kendi tarihinden
uzak tutup yeni bir güçlü Türk devletinin oluşmaması, 7 asır daha Türk hükümdarlığını
çekmemek için batılılaştırıp kendi tarihinden atasından uzaklaştırıp aşağılık komplekslerine
bulandırıp batıcılık yağında kavurmak.
Bu yüzden bizler batılı-doğulu , güneyli-kuzeyli değil, Bizler Türküz. Tabii ki herhangi bir alanda
veya bizden daha gelişmiş olan yönlerinde eksiklerimizi kapatmak, kendimizi geliştirmek için
onlardan aldığımız şeyler veya onların teknolojisini kullandığımız zamanlar olacak. -su
an da dahil olmak üzere - elbetteki her alanda tam bağımsız olana kadar bu sürecektir ama bunu yaparken
şunu unutmamak gerekir: Biz kendi benliğimizle kalmalı bu cennet vatanı geliştirmek için
uğraşmalı batı yağında kavrulmaktan kurtulmalı, özümüze dönmeli ve Türklüğümüzle gurur
duymalıyız.